İçerik Şeması
1.Dönemin Dış Politikasının Genel Sorunları
Bir devletin dış siyaseti ne kadar bağımsız olursa olsun doğrudan doğruya diğer devletlerle arasındaki olumlu ve olumsuz çeşitli çıkar ilişkilerinden doğar.Bundan dolayı dış siyaset , incelendiği dönemin devletlerarası ilişkilerinin niteliği bilinmeden tam olarak anlaşılamaz.Atatürk dönemi dış politikasının anlaşılıp iyi tahlil edilmesi için dönemin Avrupa ve Dünya politikasına bakılması gerekir.
1918’de biten I.Dünya savaşı uluslara son derece pahalıya mal olmuş yenilenlere olumsuz antlaşmalara imza attırılıyordu.Dönemin ABD başkanı Wilson 8 Ocak 1918 günü Wilson ilkelerini yayınlamıştır.Yeni dünya düzenine ilişkin görüşlerini ifade etmektedir.O dönemde her ne kadar barışın sürekliliğini sağlamak için ortaya konulsa da tam tersi uygulanmıştır.
1920 yılında kurulan ve Dünya barışını korumayı amaçlayan Milletler Cemiyeti büyük devletlerin güdümüne girerek barışı , galip devletlerin lehine kullanmıştır.28 Haziran 1919’da Almanya’ya Versay barış antlaşması ağır şartlarda imzalatışmış , içerdiği ağır koşullar nedeniyle Almanya’da büyük tepkiye yol açmıştır.Bu Versay Barış Antlaşması kin ve intikam duygusunun önplana çıkmasında etkili rol oynamıştır.Demokratik rejimlerin yerini diktatörlükler ve aşırıcı akımlar almaya başlaması Avrupa’yı bir savaşa sürüklemiştir.
1922’de İtalya’da Mussolini , 1933’te Almanya’da Hitler gibi diktatörler iktidara geldi.Bunların üstüne Sovyetler Birliği’nin başına da Stalin gelince büyük bir militarizm başladı.1934’te Almanya , Versay’ı tanımadığını ve silahlanmayı başlatacağını açıkça ilan edince bu gerginlik tırmanarak devam etti.Hitler , Mussolini ile işbirliği yaptı.1921 ve 1922’de silahsızlanma görüşmeleri için Washington Deniz Silahsızlanma Konferansı toplanmıştır.Önemli kararlar alınmış fakat uygulanamamıştır.
1920-1932 DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI
1.Türk İngiliz İlişkileri ve Musul Sorununun Çözümü
I. Dünya savaşından önce Musul bölgesi petrol dolayısıyla İngiltere , Fransa , Almanya ve ABD arasında rekabet konusu olmuştu. 1916’da Sykes-Picot anlaşması ile bu bölge Fransa’ya bırakılmıştır. 1920 yılında ise San Remo konferansında Fransa, kendinisi ortadoğuda desteklemek karşılığı ile burasını İngiltere’ye bırakmıştır.
Lozan konferansında Türk-Irak sınırı çizilmesi meselesinin konusu olduğu zaman Türkiye, Musul ve Süleymaniye bölgeleri halkının büyük çoğunluğunun Türk olması sebebiyle buraların Türkiye’ye ait olması gerektiğini ileriye sürmüş fakat İngiltere bu teze karşı çıkmıştır. Bunun üzerine Lozan Antlaşmasının 3. Maddesine göre bu meselenin çözümü 9 ay süre ile Türkiye ve İngiltere arasındaki ikili görüşmelere bırakılmıştır. Bu maddeye göre ikili görüşmelerde sorun çözülmez ise devreye Milletler Cemiyeti girecekti.19 Mayıs 1924‘te görüşme gerçekleşti fakat iki tarafta tutumunu değiştirmedi. O tarihten sonra İstanbul Konferansından da sonuç alınamayınca Milletler Cemiyeti devreye girdi. Milletler Cemiyeti 1924 Eylül ayında meseleyi gündeme alarak görüşmeye başladı. Türkiye , Musul çevresinde halk oylaması talep etse de İngiltere bunu kabul etmedi. Milletler Meclisi’nin 1925 Eylül ayında yayınladığı rapor ile Musul Irak’a bırakıldı ve İngiltere’nin bir başka talebi olan Hakkari ise Türkiye’ye bırakıldı.
2.Türk-Yunan İlişkileri ve Nüfus Değişimi Sorununun Çözümü
Türk-Yunan ilişkilerinin Atatürk Dönemindeki en önemli gündemini Türkiye’de yaşayan Rumlar ve Yunanistan’da yaşayan Türklerin değişimi sorunu oluşturmuştur. Lozan Konferansında bu sorun çözülememiş, 30 Ocak 1923’te bir sözleşme ve ön protokol imzalanmıştır. Buna göre Türkiye’de yaşayan Rumlar ile Yunanistan’da yaşayan Türklerin değişimi yapılacak, yalnız 30 Ekim 1918’den önce İstanbul sınırları içine yerleşmiş bulunan Rumlar ile Batı Trakya Türkleri bu değişimin dışında tutulacaktır.
Türk ve Yunan tarafı yerleşmiş olan nüfusu farklı algıladığı için bir süre sonra yine görüş ayrılığına düşüldü. Yunanistan daha çok Rumların Türkiye’de kalmasını istediği için Milletler Cemiyetine havale edildi. Fakat 1925 yılında çıkan raporla bu mesele çözülemedi. Bunun üzerine Türk-Yunan gerilimi arttı.Yunanistan, Batı Trakya Türklerinin mallarına el koyarak buralara Türkiye’den gelen Rumları yerleştirilmesi ve buna karşılık Türkiye’nin de İstanbul’daki Rumların mallarına el koyması gerginliği şiddetlendirdi. Türkiye ile Yunanistan arasında 1 Aralık 1926’da bir antlaşma yapıldı fakat uyulmadı ve gerginlik devam etti. Dönemin Yunanistan başkanı gerginliğin Yunanistan’a zarar vereceğini düşünerek işi yumuşatma eğilimine girdi. Yunanistan, Türkiye’ye diyolog yolu ile çözüm önerdi ve Türkiye buna karşılık verince iki ülkenin de nüfus değişiminin esaslarını düzenleyen 10 Haziran 1930 tarihinde Ankara Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile yerleşme tarihleri ve doğum yerleri ne olursa olsun İstanbul Rumları ile Batı Trakya Türkleri hepsi yerleşmiş deyiminin kapsamına alındı.
3.Türk-Fransız İlişkileri , Yabancı Okullar , Borçlar ve Diğer Sorunların Çözümü
Fransa ile Türkiye arasındaki ilk resmi ilişki Milli Mücadele sırasında 20 Ekim 1921 tarihinde Ankara Antlaşması ile başlamıştır. Fransa, Yeni Türk Devletini tanıyan ilk İtilaf devleti olmuştur. İlk ciddi kriz ise Türkiye-Suriye sınırının belirlenmesinde olmuştur. Sınırın tespit edilebilmesi 30 Mayıs 1930 tarihli anlaşmayla çözülebildi. Diğer bir anlaşmazlık Türkiye’nin eğitim-öğretiminin millileştirme uygulamaları içinde olan ve yabancı okulların ders ve uygulama müfredatlarını düzenleyen yönetmeliklerin Fransız okulları tarafından tepkiyle karşılanması üzerine 1926’da çıkmıştır. 1926 genelgesi ile yabancı okullar sıkı bir denetime tabi tutulmuştur. Yönetmelikleri uygulamayan okullar kapatılmıştır. Bir diğer hatta en önemli konu ise Osmanlı’nın borçları olmuştur. Osmanlı Devletinin en çok borç aldığı ülke Fransa’ydı. 22 Nisan 1933’te Paris’te yeni borç sözleşmesi imzalanarak Türkiye’nin lehine düzenlemeler yapıldı.
4.Türk-Sovyet İlişkileri
Bu dönemde Türk-Sovyet İlişkileri genelde olumlu seyretmiş, milli mücadele döneminden kalan işbirliği devam etmiştir. Özellikle Musul sorunu için İngiltere ile Türkiye’nin ilişkileri gerginleşmesi Türk-Sovyet ilişkilerini daha da ileri boyuta taşımıştır. 17 Aralık 1925’te Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında “Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması” imzalanmıştır. Bu ilerleyiş 11 Mart 1927’de iki taraf arasında bir ticaret anlaşmasına da götürmüştür. Türk-Sovyet ilişkilerinin böyle olumlu olmasındaki en büyük sebep Batıya karşı koyma siyasetidir. Fakat bu 1930’dan itibaren Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini geliştirmesiyle Türk-Sovyet ilişkisi bozulacaktır. Ayrıca Sovyetler Birliği ideolojik olarak Türkiye’yi etkilemek istemiştir.
5.Türk-İtalyan İlişkileri
İtalya I.Dünya savaşında İtilaf Devletlerinin yanında olmasına rağmen kendi çıkarlarına uygun kararlar verilmediği için Milli Mücadele sırasında Türk Devletine karşı ılımlı politika izlemiştir. 1922 yılında iktidara gelen ve yayılmacı politika izleyen Mussolini bu ilişkileri bozmaya başlamış “Roma İmparatorluğu Sahası” içine Türkiye’nin deniz ve kara sahasını alacak şekilde söylemlerde bulunması Türk-İtalyan ilişkilerinin II.Dünya Savaşı sonlarına kadar olumsuz seyretmesine neden olmuştur. Buna rağmen Türk-İtalyan ilişkileri ticari alanda gelişmiştir.
1932-1938 DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI
1.Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne Katılması
Türkiye I.Dünya Savaşı sonrasında Dünya barışını korumak amacıyla kurulan ve geniş katılımı amaç edinen bu örgüte uzun süre sıcak bakmamıştır. Çünkü bu örgüt İngiltere’nin denetiminde olması ve Türkiye’nin İngiltere ile olan ilişkilerinde sürekli Türkiye aleyhine kararlar almasıdır. 1932 tarihli Silahsızlanma Konferansında ki 13 Nisan 1932 oturumunda Türkiye, Milletler Cemiyetine üye olabileceğini resmen bildirdi.
2.Balkanlarda İşbirliği ve Balkan Antantının Kurulması
Türkiye, takip ettiği dış politikanın gereği olarak hem dünya barışının korunması hizmet etmiş hem de bölgesel olarak kalıcı bir barışın sağlanması yönünde önemli çabalar harcamıştır. Bu bölgesel faaliyetlerin en yoğun olduğu olan da Balkanlar olmuştur. Türkiye bu bölgede barış taraftarı olduğunu 15 Aralık 1925’te Arnavutlukla, 18 Ekim 1925’te Bulgaristanla, 25 Ekim 1925’te Yugoslavya ile yaptığı dostluk antlaşmaları ile ispat etmiş, 1930 sonrasında ise Yunanistanla nüfus değişimi sorununu çözerek bu politikasını kuvvetlendirmiştir. Balkan Antantı 9 Şubat 1934 tarihinde Türkiye, Yugoslavya, Yunanistan ve Romanya arasında imzalandı. Bu antant taraflar arasında siyasi ve askeri açıdan karşılıklı garantiler sağlıyordu.
3.Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve Türkiye’nin Boğazlarda Tamemen Hakimiyet Kurması
Boğazların, Türkiye’nin geçmiş ve günümüzde siyasi, askeri ve jeopolitik önemi tartışılmazdır. Yeni Türk Devleti, Türk boğazlarında hakimiyet kurmayı Misak-ı Milli’de kabul etmiş ve Lozan Barış Konferansında sürekli bunu savunmuş fakat bir tam olarak bir sonuç elde edememişti. Türkiye 10 Nisan 1936’da ilgili taraflara verdiği nota ile Avrupa’daki buhranlar sebebiyle 1923 Boğazlar Sözleşmesi ile verilen garantinin artık işleyemez hale getirildiğini belirterek kendi güvenliği , savunması ve egemenlik haklarının korunması sebebiyle bu statünün değiştirilerek “Boğazların Askerileştirilmesini” istedi. Dünyanın savaşa gittiği ve kuvvet yolu ile çözüldüğü bir dönemde Türkiye’nin barışçı ve diplomasi atağı Avrupa’da sempati ile karşılandı. İngiltere önderliğinde 22 Haziran 1936’da İsviçre’nin Montrö kentinde toplanan taraflar 20 Temmuz 1936’da Montrö Boğazlar Sözleşmesini imzaladı. Sözleşmeye göre Türkiye’ye boğazların savunması hakkı veriliyor savaş sırasında askeri gemilerin geçişi Türkiye’nin takdirine bırakılıyordu.
4.Türkiye’nin İslam Ülkeleri ile İlişkileri ve Sadabat Paktının Kurulması
Türkiye, Müslüman ülkeler ile dostluk ve işbirliği politikası uygulayarak hem yaklaşan savaş tehlikelerini önlemek hem de Ortadoğu’da barış ve istikrarın sağlanması için gelen önerileri değerlendirdi. Bir savunma sistemi oluşturulması İran tarafından önerilince Türkiye sıcak baktı. Bu ülkeler arasında bazı sınır meseleleri halledildikten sonra diğer Müslüman ülkelere de öneride bulunuldu. Ortadoğu’da ilk kez komşu ve Müslüman ülkeler bir işbirliği ve saldırmazlık antlaşması olan Sadabat Paktını 8 Temmuz 1927’de Tahran’ın Sadabat Sarayında imzalayarak yürürlüğe koydular.
5.Hatay Sorunu ve Hatay’ın Türkiye’ye Katılması
1936’dan itibaren Fransa ile bir türlü rayına oturmayan siyasal ilişkilere bir yenisi olan Hatay Sorunu eklendi. 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşması ile Suriye sınırları içinde kalan Hatay’a özel bir idare şekli tanınmıştı. Türk parası orada resmi niteliğe sahip olacak , Hatay halkı milli kültürlerinin korunmasında her türlü kolaylıktan yararlanacaktı. Fransa’nın 1936’dan itibaren Suriye ve Lübnan’dan çekilmesi ve buraların yönetimini Suriye ve Lübnan’da yeni devletlere bırakması Hatay sorununu Türkiye gündemine taşıdı.
Suriye’ye bağımsızlık veren antlaşmada Suriye’de Fransız mandasının son bulduğu belirtiliyor ancak Hatay’dan bahsedilmiyordu. Fransa Hatay’ın Suriye’den ayrılmayacağını belirtince ortam daha da gerginleşti. Bu sırada Hatay’daki Türkler hareketlenerek Türkiye’ye destek verdi. Türk kamuoyu ayağa kalktı ve gösteriler düzenledi. Milletler Cemiyeti, 27 Ocak 1937’de Hatay’ın özerklik statüsünü kabul etti. Hatay’ın özerkliği Fransa ve Türkiye’nin garantisinde olacaktı. Fakat Fransızlar Hatay’da bulunan diğer azınlıkları Türklere karşı kışkırttı. Türkler yeniden Hatay için ayağa kalktı. Bu gelişmeler yaşanırken yapılması gereken seçim de yapılamadı. Türkiye, Hatay’ın kuzeyine 30.000 kişilik ordu yığdı. Hatay Meclisi 2 Eylül 1938’de ilk toplantısını yaptı ve bağımsız Hatay Cumhuriyeti kuruldu. 1939 Ocak ayında Hatay, Türk Medeni Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nu kabul etti.
1939 Martından itibaren Avrupa’da olayların savaşa doğru gitmesi ile Fransa, Türkiye’nin ve Hataylıların isteklerini kabul etmek zorunda kaldı. 23 Haziran 1939’da iki devlet arasında yapılan antlaşma ile Fransa , Hatay’ın Türkiye’ye katılmasını kabul etti. Buna karşılık Türkiye’de Suriye’nin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı gösterecekti. Temmuz ayında da Hatay’ın Türkiye sınırları içine katılması tamamlandı.
6.Türk-Alman İlişkileri
Türk-Alman ilişkileri 1930’a kadar gelişmemiş, her iki memleketinde kendi iç dış meseleleriyle uğraşmaktan I. Dünya Savaşı hatıraları haricinde herhangi bir kuvvetli münasebet oluşmamıştır. Türkiye’nin I. Beş Yıllık Kalkınma Planını kabul edip uygulamaya koymasıyla beraber sanayi teçhizatı ihtiyacı Türk-Alman yakınlaşmasını arttırmıştı.
Türk-Alman İlişkilerinde 1936 yılı dönüm noktasını oluşturur. Türkiye yine Almanya’nın Versay zincirinden kurtulmasını ve I. Dünya savaşı sonrasında oluşan yeni anlayışa karşı Alman tepkisini her zaman anlayışla karşılamıştı. Fakat Almanya’nın İtalya ile yürüttüğü yayılmacı politika Türkiye’nin bu dönemde Almanya ile olan ilişkilerinin gelişmesine engel olmuş ve Türkiye’yi genellikle Batılı Devletlerle işbirliğine itmiştir.
Leave a Comment