İçerik Şeması
Türkçülüğün en önde gelen yazarlarından Hayri YILDIRIM ile Türkçülük üzerine bir röportaj yaptık, Sağolsun hocamız kırmadı bizi ve sorularımızı cevapladı. Hocama sonsuz teşekkürler ediyorum.
1-Bu gün Türkçülüğü yaşatan kaç siyasi parti var ?
Hayri YILDIRIM – Bu soruyu cevaplamadan önce Türkçülüğün çizgisini belirtmem lazım. Türkçülüğün fikri yapısı ve çizgisi, Yusuf AKÇURA, Ziya GÖKALP, Nihal ATSIZ ve ATATÜRK yoludur. Belki aralarında bazı ayrıntılarda farklılıklar olabilir ama esas çizgi budur.
Bugün Türkçülüğü yaşatan siyasi parti yok. MHP milliyetçi parti olarak anılıyor ama çizgisi Türkçü değildir. MHP esas olarak CKMP ile Türkçü kişiler tarafından çıkarılmıştır. Fakat sonra Adana Kongresi ve 70-73 yıllarında ATSIZ-TÜRKEŞ küslüğü ile çizgisi Sentezden Ümmetçiliğe kaymaya başlamıştır. Bu bakımdan MHP daha ziyade Ahmet ARVASİ ve Necip Fazıl KISAKÜREK çizgisinde Türk-İslam Sentezcisi bir partidir. Ziya GÖKALP çizgisi yoktur. Çünkü GÖKALP’in dine ilişkin bazı arzuları MHP ile uyuşmaz. Mesela GÖKALP Türkçe Kuran ve Türkçe ezan ister. MHP ise Arapça ezan ve Kuran savunmaktadır. Öte yandan GÖKALP, Türkçülüğün siyasi parti haline gelmesini tasvip etmez. Ama bir yandan da Mustafa Kemal’in isteğiyle Cumhuriyet Halk Fırkasının umdelerinin açıklamasını yapmıştır. Buna karşılık gerek MHP ve gerek Ülkü Ocakları içinde çok Türkçü vardır. Biz de 80’lere kadar ocak ve parti içindeydik. Daha sonra Menzil’e ilgi nedeniyle biraz uzaklaşma oldu. Üç defa dergi çıkartma faaliyetimiz oldu ve bu sıralardaki söylemler nedeniyle de bazı soğukluklar yaşandı. Mesela 1996 yılında Fethullah Gülen aleyhindeki tavrım ve yazılarım nedeniyle çok kişi ile uzaklaşma ve soğuma oldu. Ama sonra ve o sırada yine de partili arkadaşlarla görüşmemiz devam etti. Bana göre MHP’nin önündeki tek yol, Türkçü olmaktır. Aksi takdirde bu siyasetlerle hiçbir zaman iktidara gelemez. Çünkü yarım İslamcılık ve Sentezcilik ile dincilerin oyu alınamamaktadır ki bu artık açıkça bellidir. Gerçek Türkçü olduğu takdirde eminim ki oyu çok artacak ve hatta eski CHP misyonunu bile devralacaktır.
Öte yandan HEPAR var. HEPAR’da birçok Türkçü var. Ancak HEPAR’da da açık bir Türkçü söylem yok. Ya da varsa da ben duymadım.
Bunlar dışında bazı partiler var. Küçük görmüyorum ama mevcut gerçeklikte onların siyasi etkileri yok denecek kadar azdır.
2-Bugün Türkçülükten geçinen kaç parti var?
Hayri YILDIRIM – Türkçülükten geçinen parti yok! Varsa da yukarıda söyledim, varlıkları pek belli değil. Alınmak gücenmek yok. Mevcut durum böyle.
3- 3 Mayıs’ta Türkçüler Ankara’da mı toplanıp yürümeli yoksa kendi şehirlerinde mi?
Hayri YILDIRIM – Bence her ikisi de olmalı! Hem Ankara’da olup AnıtKabir’e gidilmeli, hem de diğer şehirlerde etkinlikler düzenlenmeli.
2014’ün 3 Mayıs’ında ben de Ankara’daydım. Ülkücüler AnıtKabir’e toplu durumda geldiler. İşin açığı takdir ettim. Buna karşılık Türkçü gruplar ise her biri ayrı baş çekti ve ayrı ayrı hareket ettiler. Bu ayrı hareketler güzel olmadı. Eleştirildi. Buna karşılık grupların ileri gelenleri, beraber olmak isteyen varsa gelsin bize katılsın dediler ki bu çok yanlış bir tavırdı. Beraberlik bana katıl demek değildir. Beraberlik karşılıklı adım atmaktır. Bu adım atılmadıkça Türkçü gruplar böyle ayrı hareket etme durumunda kalacaklardır.
Geçen yıl ki söz konusu Anıt Kabir ziyaretinde bir de Ülkücüler ile Türkçüler arasında slogan tartışması yaşandı ki bu da pek sevimsiz bir olaydı. Tartışma Kürtlerle ilgili sloganlardan çıkmış. Oysa her iki taraf bakımından da tartışma çıkmaması gereken bir konuydu.
4-Türkçüler küçüklerine ve diğer insanlara nasıl örnek olmalı?
Hayri YILDIRIM – Türkçü, her şeyden önce Türklük bilincine sahip olmalı ve bunu sadece bir söylem olarak değil, tavır ve hareketleriyle göstermelidir. Bulunduğu yerlerde ayıp olur diye kimliğini gizlememeli, Türklüğünden utanmamalıdır. Herkesin kendi etnik kimliğini söylediği bir ortamda Türklüğünü söylemeyi bölücülük veya ırkçılık gibi düşünmemelidir. Diğer etniklerin de böyle eleştirmelerini kabul etmemeli ve gerek cevabı vermelidir. Türkçü, Türklüğü ile mutlu olan ve övünen kişidir. Bu duyguları Atatürk; “Ne Mutlu Türküm Diyene” ve “Türk zekidir” diyerek açıkça ifade etmiştir.
Türkçü herkese karşı saygılı davranmalıdır. Toplumsal ilişkilerde mesafeyi korumalı ve cıvımamalıdır. Çünkü bir Türk’çünün gevşek ve yakışıksız hareketi bütün camiaya mal edilir. Kısacası Türkçü, efendi olmalıdır. Ama tabi kendisine saygıyı kaybedene karşı da gereken tepkiyi vermelidir ki Türk’çünün nasıl ciddi bir insan olduğu görülmelidir. Ama ciddiyet asık surat ve çok sert hitabet değildir. Türkçü ciddiyet, ağırbaşlılık ve yerine göre davranmaktır. Ortamına göre saygıyı kaybetmeden espri yapabilmelidir.
Türkçü, küçüklerle yakın olmalıdır. Küçüklere iyi davranmalı onların gönlünü ve aklını kazanmalıdır. Çünkü onlar geleceğin büyükleridirler. Ve büyüyünce o günleri ve o kişileri hatırlayacaklardır.
Türkçü, meclislerde çok konuşmamalıdır. Yunus EMRE’nin dediği üzere “el iki söylerse Türkçü bir söylemelidir”. Ama yerinde konuşmalı ve kendini dinletmelidir. Zaten çok konuşan insanlarla da çok muhabbet etmeye gerek yoktur. Çünkü öylesi sadece kendi konuşup kendisi dinler.
Türkçü bilgili olmalıdır. Okumalıdır. Hayatı televizyon bilgisiyle sürdürmeye çalışmamalıdır. Okuyup araştırıp öğrenmeli ve gerekli yerlerde bu bilgisini aktarabilmelidir. Türkçü bir kişiyi gören, onun bilgili olduğunu kabul etmeli ve sözü dinlenir olmalıdır.
Türkçü insan iyi davranışlarıyla örnek olmalıdır. Her zaman ve her konuda dürüst olmalıdır. İnsanlar Türkçüye güven duymalıdır. Gerektiği şekilde yardımsever olmalıdır.
Ve tabiî ki büyüklere karşı saygılı davranmalıdır.
Bütün bunların sebebi, Türk milletini sevmektir. Türkçü Türk milletini sevdiğine göre, bunu somut olarak yaşamalı ve göstermelidir. Hemen her şeyin paraya ve menfaate bağlandığı şu iğrenç kapitalist dünyada Türkçü, bir insanlık abidesi olarak yaşamalıdır. Belki bu şekilde yaşamanın bir bedeli olacaktır ama zaten bu bilinmektedir. Çünkü Türkçülük bir menfaat kapısı değil, fedakârlık adamı olmak demektir.
5-Bir şehirde Türkçü derneklerin çokluğu mu önemli olan yoksa çoğunluğun tek dernek altında toplanması mı önemlidir?
Hayri YILDIRIM – Fikirde herkesin basmakalıp tamamen aynı düşünmesi her zaman her konuda mümkün olmaz. Olmuş gibi görünse de kişiler arasında bazı düşünce farklılıkları olur. Ayrıca insanlar benlik sahibidirler. Kendilerini göstermek isterler. İşte başlıca bu iki sebep veya bazen başka sebeplerden de ötürü, ayrı teşkilatlanmalar söz konusu olur.
Ayrı dernekler olabilir. Gönül ister ki her şehirde tek bir dernek veya teşkilat olsun. Ama ne yazık ki bu sağlanamamakta ve durmaksızın bölünme yaşanmaktadır. İşin açığı ben grupların listesine yetişemiyorum. Her gün bir yeni grup kurulduğunu veya birilerinin bir gruptan ayrıldıklarını duyuyoruz. Tabi bu kadar bölünme ve ayrışma iyi midir? Bana göre iyi değildir! Çünkü zaten düşmanın istediği bu bölünmeler ve iç çekişmelerdir.
Kısacası, aslında güçlü bir veya iki dernek olmalı ve Türkçülerin bu derneklerde toplanmaları lazımdır. Ama şu anda bu pek mümkün görülmemektedir. Bu bakımdan en azından önemli günlerde bir araya gelme marifetini göstermeleri gerekir. Önemli günlerde de bir araya gelinmiyor veya gelinemiyorsa, daha hangi Turandan söz edilmektedir? Daha Türkiye’de birkaç dernek bir araya gelmeye tahammül edemiyorsa, Turan’dan söz etmek çelişki olmaktadır. Bu sebeple teşkilat bakımından en önemli husus birlik olma gereğidir. Bu birlik sağlanmadıkça da Türkçüler etkin olamayacaklardır.
6-Türkiye Cumhuriyetinde diğer dinlere mensup Türkler ne yapıyor?
Türkiye’de İslam’dan başka dinde olan Türk zaten pek fazla değildir. Onlar da kendi inancını yaşamaktadır.
Hayri YILDIRIM – Türkiye’de İslam’dan başka dinde olan Türk zaten pek fazla değildir. Onlar da kendi inancını yaşamaktadır.
7-Samet AKSAKAL’ın Shaman kitabını okudum çok beğendim. Acaba başka Samet Bey gibi genç yazarlarımız var mı?
Hayri YILDIRIM – Samet Beyin kitabını 11 Aralık’ta Kadıköy’de açtıkları Atsız Evini ziyaret ettiğimde Hasan KOCABEYbana hediye etmişti. Ama daha okumadım. Okumadan yorum yapmam doğru olmaz. Ama Türkçülerin kitap yazmasını elbette ki memnuniyetle karşılıyorum. Türk’çüler okumalı ve yeteneği olanlar da yazmalı. Edebi çalışmalar fikri besleyen önemli araçlardır.
Bakın ATSIZ’ın bir Bozkurtların Ölümü romanı Türkçü edebiyatın temel eseridir. Bu romanı okuyan etkisinde kalmıştır. Böyle eserler üretilmelidir. Daha yapacak çok iş vardır. Türkçülük uzun süredir esersiz beklemektedir. Dilerim bu tür eserler çoğalır.
Başka genç yazar var mı sorunuza somut cevap vermek yerine şöyle diyebilirim. Şu anda birçok Türkçü dergi çıkmakta ve bunlarda birçok genç arkadaşımız yazı yayınlamaktadır. Bazen bazılarıyla sohbetimiz de olmaktadır. Öyle ümit ediyorum ki şu andaki genç Türkçü nesilden başarılı yazarlar ve fikir adamları çıkacaktır.
8-Bölgesel Türkçülük Turancılığa zarar verir mi yoksa Turancılık ile birlikte Bölgesel Türkçülük beslenmeli mi?
Hayri YILDIRIM – Bölgesel Türk’çülük ve Turan’cılık denince, akla hemen 1900’lü yıllarda Türkistan’da toplanan Müslümanlar Kongresindeki Sadri MAKSUDİ ve Zeki Velidi TOGAN tartışması geliyor. O sırada Sadri MAKSUDİ Turancılığı savunuyor, buna karşılık Zeki Velidi TOGAN ise bölgesel kurtuluş kapsamında Başkırtçılığı savunuyordu. Daha sonra ikisi Türkiye’ye gelince savundukları tam tersine döndü. Sadri Maksudi ATATÜRK yanında yer aldı ve siyasi Turancılık yerine ATATÜRK’ün anlayışını kabul etti. ATATÜRK, o günkü Sovyet Rus tehditlerinden dolayı açık siyasi Turancılık yerine antropolojik Türkçülük ve kültürel bir kökencilik çalışmaları yürütüyordu. Zeki Velidi TOGAN ise Türkiye’de Turancı oldu. Hatta Birinci Tarih Kongresinde Sadri MAKSUDİ ile zeki Velidi TOGAN yine ters düştüler. Diyeceğim şu ki: Bu tür tartışmalar, kan davasına dönüşmemelidir. Zararı Türklük görmektedir. Ve bu tartışma ve çekişmelere, Timur-Beyazıt, Yavuz-İsmail gibi kardeş kavgası gözüyle bakmalıdır.
Bölgesel Türkçülük ve Turan konusunda, Ziya GÖKALP aşamalı bir Turancılık öne sürmüştür. GÖKALP’e göre bu aşamalar şöyledir: 1)Türkiye’cilik, 2) Oğuz’culuk, 3) Turancılık.
Atsız ise doğrudan Turancılığı savunmuştur.
Günümüzdeki dünya siyaseti bakımından benim fikrim şudur: Bir yandan Türkiyecilik, bir yandan Turancılık amaçlı faaliyetler bir arada olmalıdır. Çünkü Turan yolu güçlü bir Türkiye’ye bağlıdır. Bir yandan Türkiye’de Türkçülük faaliyetleri yürütülmeli, diğer yandan diğer Türk Cumhuriyetleri ile iktisadi, kültürel ve sosyal ilişkiler kurulmalıdır. Ancak Turan ülküsü mutlaka canlı tutulmalıdır. Ticaret yapana Türk ülkeleri gösterilmelidir. Türkiye’deki Türk insanı, Çin Seddi’ne kadar her yerin Türk coğrafyası olduğunu bilmeli ve bu gerçeklikten korkmamalıdır. Turancılığın bu coğrafyanın bir dayanışması ve gelecekte birleşmesi olduğunu bilmeli ve bunun zararlı bir fikir olmadığını anlamalıdır.
Ne yazık ki bugün Türkiye’de Turancılık denilince bundan korkan Türkler var. Bu korku 1944’den beri Batıcı hümanist ve Rusçu komünistlerin yaptıkları aleyhe propagandanın eseridir. Rus hayranlığından dolayı Sovyetleri savunma kapsamında Turancılık kötülendi. Dolayısıyla bugün orta yaşın üzerinde bulunan kişilerdeki Turan korkusunun kaynağı bu propagandalardır. İşte bu kişilere Turan’ın zararlı değil aksine ticari yönden bile yararlı olduğu anlatılmalıdır.
9-Turan Haritasına Baktığımızda, coğrafyamızın büyük bölümü Sovyetlere girmiş ya da Sovyetlerden etkilenmiş. Bu kadar Türk, komünistliği tatmış. Biz Türkiye’deki komünistleri ikna edemezken onları nasıl ikna edeceğiz?
Hayri YILDIRIM – Türk Cumhuriyetlerindeki Türkler tamamen komünist değiller. Evet, komünist dönem yaşadılar ama bu hepsini komünist yapmadı. Aksine gördüklerimiz yüksek Türklük bilincinin yaşamakta olduğunu göstermektedir. Sovyet Rus döneminin en büyük olumsuz etkisi, boy adlarını adeta birer millet adı gibi yerleştirmesi olmuştur. Ne yazık ki bugün Türk boylarının adları millet adı gibi yerleşmiş olmasından dolayı, biz hepsine Türk diyoruz ama onlar kendilerine boy adlarıyla hitap ediyorlar. Bu bakımdan önümüzdeki bir engel Türk adının yaygınlaştırılmasıdır.
Keza, Turan’ın gerçekleşmesi illa da Türkiye tarafından yapılacak demek değildir. Hangi boy, hangi Türk Cumhuriyeti daha güçlü olur ve birliği sağlama yolunda ileri giderse o Turan’ın lideri olur. Bu Türkiye de olabilir, diğerlerinden biri de!
Bu gün için Türkiye’nin lider olma veya yürütücü güç olma durumu pek de söz konusu değildir. Çünkü bugün Türkiye’de bırakın Turan’ı Türklük bile riskli durumdadır. İktidarlar, partiler ve kurumlarda bulunan çok sayıdan etkili konumdaki insan Türk düşmanlığı yapmaktadır. Yani Türkiye’de bir kimlik sorunu vardır. Önce bununla mücadele etmek ve Türklüğü yüceltmek lazımdır. Ne yazık ki gayrı Türk kimlikler ardına gizlenen bazı hainler Türklüğü sıradanlaştırmaya çalışmakta ve Türklerin de yarısı buna çanak tutmaktadır. Bu sebeplerle Türkiye’nin Turan’a önder olması şu anda pek de mümkün değildir.
Türkiye’deki komünistlere gelince; bu da kimlik sorununun bir parçasıdır. Ne yazık ki çoğu ülkede solcular ve hatta komünistler genelde millîci oldukları halde Türkiye’dekilerin çoğu Türk düşmanı ve yabancı hayranı olmuştur. Altmışlarda ve yetmişlerde Rus ve Çin’in yanı sıra Arnavutların komünist lideri Enver Hoca ile Yugoslav kasabına hayranlar vardı. İşte bu hayranlıklar Türkiye’deki komünistlerin kimlik bunalımlarının göstergesidir.
Mesela Nazım HİKMET’in son yıllarına kadar görülen durum da bir kimlik bunalımıdır. Kurtuluş Savaşı sırasında Moskova’ya gitmiş ve savaşa katılmamıştır. Daha sonra da Stalin hayranlığı yapmıştır. Hatta ATATÜRK’e de “Burjuva Kemal” demiştir. Keza Namık KEMAL gibi eski Türk edebiyatçılarına da “Putları Yıkıyoruz” adlı yazılarıyla hakaretler etmiştir. Bu bakımdan Nazım HİKMET Rus hayranı Komünistlere iyi bir örnektir. Her ne kadar daha sonra Kurtuluş Savaşı Destanı ile birkaç millici şiir yazmışsa da daha önceki yaptıkları sırf bundan dolayı normal görülemez. Şimdilerde yoğun şekilde propagandası yapılan Deniz GEZMİŞ, Mahir ÇAYAN gibileri de buna benzerler.
Türkiye’de bir yandan komünistlere bu gerçekleri anlatırken diğer yandan onların millete ve millî ülküye zararlı faaliyetleri ile mücadele etmek gerekir.
10- ATATÜRK ile ATSIZ bir araya gelmiş midir hiç?
Hayri YILDIRIM – ATSIZ Fuat KÖPRÜLÜ’nün yanında iken, fikir bakımından cesur tavırları Atatürk’ün dikkati çekmiş ve tanışmak istemiştir. Ama ne yazık ki Fuat KÖPRÜLÜ, ATATÜRK’e, ATSIZ’ın fevrî bir insan olduğunu ve bu sebeple masasının huzurunu kaçırabileceğini ima ederek tanışmasını engellemiştir. Oysa tanışmış olsalardı eminim ki çok daha güzel işler olabilirdi. Gerçi ATSIZ ATATÜRK’e de itiraz ederdi ama ATATÜRK ona düşman olmazdı. Çünkü Andımızın yazarı olan Reşit GALİP de ATATÜRK’e karşı çıkmış hatta akşam sofrasında ATATÜRK’e “burası milletin sofrası siz kalkın” bile diyebilmiştir. Ayrıca bir profesör de ATATÜRK’ün tarih ve dil tezlerine katılmadığı için husumet benlememiş aksine kendisine İstanbul Üniversitesinde görev verilmiştir. Yani ATSIZ ATATÜRK ile tanışsaydı mutlaka ATSIZ için çok daha iyi olurdu. Belki de en çok istediği Türk Tarihi yazılmış olurdu ve bugün nesiller tarihimizi o tek devlet esaslı tarih kitaplarından öğrenirler ve kafaları berrak olurdu.
röportajımız metnimizi cevapladığı için hocamıza tekrar teşekkür ediyoruz dilerseniz Bu linkten hocamızın kitaplarını alabilirsiniz;
http://www.kitapyurdu.com/yazar/default.asp?id=44883
Hocamızın Kadıköy Türk Ocağında Yaptığı Konuşma
Leave a Comment