Memmetveli Kemine [1770-1840]
Kemine, Türkmenlerin “yedigen” dedikleri yedi klasik şairden biri. Yedigen, bugün Türkçede Avrupa dillerinden tercüme edilerek “büyük ayı” denilen takımyıldızının adı. Bu şairler 18-19. asır klasik Türkmen edebiyatının yıldızları kabul ediliyorlar. Kemine’nin bilinen şiirlerinin hemen hepsi halk türküsüne dönüşmüş. Nüktedanlığıyla meşhur olan şairi, keskin zekası, cemiyetin sosyal meseleleriyle ilgilenmeye iter. Şiir sahasında ise Mahtumkulu mektebinin mensubudur.
Kemine hayatını Seraks şehrinin Tekepeykal denilen yerinde Goçakbaba mahallesinde geçirmiş ve 1840 yılında vefat etmiştir.
Türkmen klasik şiirini millî renkler ve düşüncelerle zenginleştiren şairlerden biri de Kemine’dir. Kemine’nin şiirlerinde devrin sosyal meseleleri şairane bir üslûpla anlatılmıştır. Kemine’nin sosyal meseleler üzerine yazdığı şiirler sonradan gelen şairlere de yol göstermiştir. Mahtumkulu’dan sonra sosyal konuları açıkça ortaya koyan ve bunları böylesine güzel ve şairane bir şekilde anlatan en önemli şair Kemine’dir.
Kemine şiirlerinde hayatı anlatırken özeli değil geneli, yani halkı anlatmıştır. Şairin şiirlerinde sosyal meseleler ortaya konur ve çözümler hakkında fikir yürütülür.
Kemine’nin fakir halkın maddi sorunlarını ele alıp irdeleyen bu şiirleri halkın hafızasında yer etmiş ve günümüze kadar gelebilmiştir.
Molla Kemine, halk arasında dili sivri biri olarak tanınır. Din adına halkı kandıran yalancı mollaları, kadıları şiirleri ile maskara eder. Bazı rivayetlere göre bu tenkitler eleştiriye uğrayanların hoşuna gitmez. Bu nedenle Kemine’den intikam almaya çalışırlar. Fakat bunu onun sağlığında başaramazlar. Ancak öldükten sonra köyün mollası Kemine’nin şiirlerini divan hâline getirmek bahanesi ile halk arasında birinci elden yazılan ve istinsah edilen metinleri devamlı toplar. Hepsini topladığına kanaat getirdikten sonra çöle götürüp yakar. Bu nedenle hemen hemen her şairin eserlerinin kendi el yazısıyla yazılmış ya da istinsah edilmiş nüshaları olduğu hâlde Kemine’nin ne divanına ne de yazmalarına rastlanmamıştır. 1842 yılında A. L. Hodzko’nun İngilizce olarak neşrettiği “Fars Şiirinden Meşhur Örnekler” adlı eserindeki “Yaraşmaz” adlı şiir, şair yaşarken kendi ağzından derlenmiştir. Günümüzde neşredilen diğer şiirler ise halk arasında söylenen şiirlerinden derlenmiştir.
Gerçekten de yetmiş yıl kadar yaşamış bir şairin sadece altmış şiir yazdığını söylemek pek inandırıcı olmasa gerek.
Kemine aşk şiirleri de yazmıştır. Bu şiirler romantik aşk duygularıyla birlikte bu kavramların sosyal hayattaki yerini de ortaya koyar. Şairin bütün şiirleri gibi bu şiirleri de millî ruh ve düşünceyle yazılmıştır.
Kemine’nin edebi şahsiyetinin diğer bir yanını da fıkralar oluşturur. Bu fıkralarda da sosyal meseleler hicvedilip irdelenmiştir. Zamanında ona “Türkistan’ın Nasrettin Hocası” denirmiş. Elbette derlenen fıkraların hepsinin Kemine’ye ait olduğunu söylemek doğru değildir. Bazı fıkralar Kemine’ye mal edilmiştir. Ona mal edilen fıkralar arasında, birçoğunu bizim de bildiğimiz Nasrettin Hoca fıkralarının değişik versiyonlarına ya da başka meşhur Türk ve Fars şairlerinin başlarından geçen olaylara rastlamak mümkün. Türkmen halkı hafızasında yer eden bu fıkraları sevgili nüktedan şairlerine mal etmiş olmalı. Kominist devirde parti menfaati ve ideolojisi için çalışanlar da Kemine adına din karşıtı birçok fıkra uydurmuşlardır. Bu gruba giren fıkralar çok bariz cahillik örnekleri sergiledikleri için birçoğunun uydurma olduğu ilk bakışta anlaşılıyor. Zaten Kemine gibi isminin başında “molla” sıfatı taşıyan birinin öyle din karşıtı sözler söylemeyeceği açıktır. Elbette, gerçekten din adına halkı sömürmeye kalkışan din adamlarıyla mücadele eden biri adına fıkralar uydurmak parti propagandacıları için çok zor olmamış olsa gerek.
Kemine hakkında fikir vermesi için sizi şiirlerinden ve fıkralarından bazı örneklerle baş başa bırakıyoruz.
Dile Beraber
Gönül, sen mertlere belin bağlasan,
Hakk verir muradın, dile beraber;
Riya olmaz Allah diye ağlasan,
Bülbülün kan yaşı güle beraber.
Varlığı yokluktan yaratmış Cebbar,
Hep onun mülküdür, sahip ihtiyar,
Ölüm kadehinden içmeyen kim var?
Ölüm bir mirastır, ile beraber.
Veren, alan o tek Perverdigar’dır,
Özgeye tutunmak namustur, ardır,
Ölüm il içinde ezelden vardır,
Çekiler katarla, yola beraber.
…
Dem-be-dem dertlerim artar dünyada,
Yâranlar ben kime varayım dâda,
Hevesim yok, beğler, fâni dünyada,
Her bir günüm aya yıla beraber.
Kemine, eksildim, düştüm gün günden,
Hiçbir zaman ölüm ayrılmaz benden,
Evvel ahir Allah, ümidim senden,
Yetir devletini ile beraber.
Varıp Geldiğin Kalır
Sağlıkta yaranlar, varıp gelişin,
Dünya geçer, varıp geldiğin kalır.
Bir dem ganimettir oynap gülüşün,
Sonunda ağlarsın, güldüğün kalır.
Felek çarkın çeker, çevrilir, tezdir,
Göçülen yurtlardır, yürünen izdir,
Dünya bir hoş-suret nazenin kızdır,
Ele düşmez, âşık olduğun kalır.
Kemine der, hiç yok ölmez gümanın,
Soğurup alırlar çırpınan canın,
Terekeye korlar malın, mekânın,
Oğul uşak tamam olduğun kalır.
Fıkralarından:
Kelp ve Kör Seg
Molla Töre Ahun’un bir gözü körmüş. Bir gün evinde çevresine toplanan adamlarla otururken Kemine selam vererek içeri girmiş. Ahun, Kemine’ye hitaben:
– Molla Kemine “kelpsiniz” mi, demiş.
Kemine de:
– Evet, sizi bir “kör seg” deyip geldik, diye karşılık vermiş. Halkada oturan adamlar herhalde Özbekçe konuşuyorlar diye düşünmüşler, başka da bir şey anlamamışlar.
Dil Meselesi
Günlerden bir gün aç susuz uzun bir yoldan gelen Molla Kemine, kendini zar zor Erali İşan’ın evine atmış. Selam verip eve girmiş. O esnada Erali İşan ve iki sofusu hangi dilin daha tatlı olduğu konusunda cedelleşip duruyorlarmış.
Sofulardan biri Türk dilini överken diğeri Fars dilini arşa çıkarıyormuş. Erali İşan ise bütün samimiyetiyle Arap dilinin büyüklüğünü anlatmaya çalışıyormuş. Laf yarışında sofuları yenemeyeceğini anlayan Erali Pir, Kemine’ye hitaben;
– Hadi Molla Kemine demiş, sizce hangi dil evladır.
Kemine de:
– Pirimiz, dillerin içinde koyun dilinden tatlısı yoktur ama bizim gibi uzun yoldan aç susuz gelen misafirler için hakkıyla kaynamış keçi ya da sığır dili olsa da idare eder, diye cevap vermiş.
Kim Önce Dönecek?
Kemine’nin son hanımı haddinden fazla geziyor, vaktinin çoğunu onun bunun işlerine yardım etmekle geçiriyormuş. Bir gün Kemine’nin yolculuğa çıkması gerekmiş. Hanımı yol azığı olarak büyük bir tandır ekmeği vermiş. Kemine ona: “Sofrada başka ekmek kaldı mı?” diye sormuş. Hanımından “Yok” cevabını alınca elindeki ekmeğin yarısını bölüp hanımına vermiş. Hanımı:
“Ne yapıyorsun? Gelinceye kadar acıkırsın. Hepsini götür.” demiş. Kemine:
“Ee hanım, sen de bir evden çıkarsan bu eve benden önce geleceğini sanmıyorum.” demiş.
Bir Yerini Sorun
Kemine ömrünü yırtık bir cübbeyle geçirmiş. Yamanın çokluğundan cübbenin elle tutulur yeri kalmamış. Bir gün Kemine bir yerde sohbet ederken yanındaki gençler:
– Molla Kemine demişler, bu cübbe ne
zaman dikildi?
Kemine:
– Kuzum demiş, böyle sorularla beni zor durumda bırakmayın. Öğrenmek istiyorsanız belli bir yerini tutup sorun.
Senin Kafana Sığar
Kemine kalpak dikmeyi bilirmiş. Bir gün bir cimri zengin zar zor bir kalpak çıkacak deriyi getirip Kemine’ye:
– Şundan iki tane güzelce kalpak dikiver, demiş. Kemine:
– Olur olur, Filan Ağa. Önümüzdeki cuma gel de giymeye kıyamayacağın iki tane güzelce kalpağı al, diye cevap vermiş.
Zengin içinden, “Bunun böyle çabuk kabul etmesinde bir iş var herhâlde derinin
yarısı kendine kalacak.” demiş ve tekrar sormuş:
– Kemine, acaba bunu iktisatlıca biçsen dört kalpak çıkmaz mı?
– Sözü mü olur, size icabında dört değil beş altı tanesini de çıkarırız.
– Canım, altı da olur deyip durma. Sen bana beş tanesini dik kalanını da lazım olursa kendine kullanırsın.
Kemine söz konusu deriden beş tane küçücük kalpak dikip, kazığa geçirmiş. Cuma günü zengin gelip:
– Hani Kemine, kalpakları yetiştirdin mi, diye sormuş.
– Tam söylediğiniz gibi Filan Ağa, diyen Kemine kazıklara giydirdiği kalpakları cimriye göstermiş. Zengin:
– Şaka etmesene Kemine. O kalpaklara kafa sığar mı, diye söylenmeye başlamış.
Kemine de:
– Heyacanlanma Filan Ağa, elinki sığmasa da sizinki sığar, demiş.