1992 yılının yaz mevsimidir,İngiliz BBC televizyonu ve Fransa’nın önde gelen basın-yayın kuruluşları Ebulfez Elçibey’le bir söyleşi gerçekleştirmek için Elçibey’in makamında buluşurlar.Çekimler bitip kişisel sohbetlere geçildiğinde, İngiliz televizyoncunun dikkatini duvardaki Hilâl ve Bozkurt çeker.Elçibey’e bunun ne olduğunu sorar:”O Bozkurt’tur”der Elçibey ve ekler,”O gördüğünüz Türk Milleti’nin sembolüdür,totemidir.”İngiliz televizyoncu biraz düşündükten sonra özür dileyerek tekrar sorar”Niçin kendinize vahşi ve yırtıcı bir hayvanı sembol olarak seçtiniz?”Elçibey’in cevabı:
”İngilizler’in sembolü olan aslan hayvanların kralıdır değil mi?Ancak bu kral dediğiniz hayvana sirklerde 3 kg.sosis verip yanan halkaların içinden sağa sola zıplatırsınız.Vahşi ve yırtıcı dediğiniz Bozkurt’a bunu hiçbir zaman yaptıramazsınız.O,özgürlüğünü ve onurunu hiçbir şeye değişmez.Bozkurt’u zincire vurup kafese atsanız bile,ya üzüntüden ölür ya da zincir ve kafesi parçalayıp gider.Onu yok edebilirsiniz,öldürebilirsiniz ama sindirip esir edemezsiniz.Kendinize tâbi kılamazsınız.İşte bu nedenle Türkler kendilerine mücadele sembolü olarak Bozkurt’u seçmiştir.”
